İSTANBUL – Gezi Parkı eylemlerinin üzerinden 11 yıl geçti. İktidarın Gezi Parkı’nın yıkılacağı ‘hükmüne’ karşı harekete geçen milyonlarca insan, Türkiye’nin hemen her kentindeki sokakları doldurarak siyasi iktidarın hükmüne karşı gösteriler başlattı. Gezi Parkı’yla başlayıp yaygın bir itiraza dönüşen protestolar, toplumsal bellekteki yerini özgünlüğü, dinamikliği ve toplumun çeşitli kesimlerinin özne olmasıyla aldı. Gezi Parkı protestolarının sonrasında üzerine çok fazla makale yazıldı. Tartışmaların gövdesinde bir ‘dip dalga’ söylemi de yer alıyordu. Peki, aradan geçen 11 yılda ne değişti? Gezi ne anlam ifade ediyordu? Dip dalga neydi? Sorulara cevap aramak için siyaset bilimciler Dinçer Demirkent ve Ahmet Murat Aytaç görüştük.
‘AKP’YE KARŞI BÜTÜNSEL BİR TEPKİYE NEDEN OLDU’
Gezi Parkı’nın ardından çok fazla tez üretildi. Gezi Parkı direnişini ortaya çıkaran toplumsal ve siyasal taleplerin kendine has niteliklerini hatırlamak gerektiğini düşünen Dinçer Demirkent, Gezi’de geliştirilen eylem repertuvarının genişliğinden Gezi’nin bir araya getirdiği halk kesimlerinin çeşitliliğine kadar birçok olguyla bu tezlerin desteklendiğini söyledi. Demirkent şöyle konuştu: “İlk anda yapılan değerlendirmelerde liberal tezler, orta sınıfların yaşam tarzına yönelik kısıtlamalara dayanan bir isyan olarak kavradılar. Solda Gezi’yi önceleyen Tekel direnişi gibi, kentsel mekanların yeniden örgütlenişine karşı direnişler gibi, tarım arazilerini ve kırsal yaşam alanlarını yok eden HES’lere karşı direnişler gibi toplumsal mücadelelerin birikimli bir siyasallaşması vurgusu vardı. Kanımca Gezi direnişine yönelik değerlendirmeler içinde toplumsal taleplerin, özellikle de AKP’nin yarattığı neredeyse Marx’ın ilksel birikim kavrayışına yakınsayan yağma rejiminin büyük etkisi var. Özelleştirmelerin sonucu iktisadi katılım araçlarının yok edilmesi, kentlerde ve kırlarda çok dar kesimlerin lehine servet aktarımı, eğitimli kesimlerin itibarsızlaştırılarak yaşam biçimlerinin aşağılanması ayrı dinamikler gibi gözükse de AKP’nin iktisadi, siyasal ve ideolojik bütünlüğüne karşı bütünsel bir tepkiye neden oldu.”
Gezi’nin etkisinin seçimler özelinde en çok izlenebileceği seçimin 7 Haziran 2015 seçimleri olduğuna değinen Demirkent, “Tek adam rejimine ‘dur’ diyen siyasallaşmış taleplerin kazandığını gördük. Fakat çok kısa bir zamanda onun karşısına ve onu ezmek için çok güçlü bir blok kuruldu; üretilemeyen rızanın yerini siyasal zorun en çıplak halleri ile ilksel birikimin sürmesini sağlamak üzere çetelerin görünür biçimleri meydana sürüldü. Yaklaşık on yıldır gündemimizden hiç düşmeyen gayri meşru dünyanın siyaset ile ilişkilerinin bugün ülkenin göbeğinde işleyebildiği cinayetler ve bunlara ilişkin cezasızlık politikasının o günlerde başladığını söyleyebiliriz” dedi.
Gezi’nin hala iktidar ittifakının gündeminden düşmemesinin nedeni olduğunu da söyleyen Demirken, “Gezi’de siyasallaşan toplumsal taleplerin ve siyasal bir özne olarak halkın kendini yeniden inşasının potansiyel gücü. Böyle bir hareketin uzun vadeli etkileri olmayacağı düşünülemez; fakat son seçimlerdeki muhalefetin başarısını doğrudan doğruya Gezi’deki dinamiğe bağlamak yerine doruk noktalarından birinin Gezi olduğu bu birikimli siyasallaşmayı düşünmek daha doğru olur. Unutmayalım ki bugün iktisadi yağmanın yarattığı eşitsizlikler bakımından, temel haklar ve özgürlükler bakımından, hukuk devleti bakımından 2013’ün çok daha gerisindeyiz. Gezi’den beri ileriye doğru giden bir süreç yok, aksine barışçıl gösterilerin anayasaya aykırı olarak yasaklandığı bu yeni düzende -biraz abartmama izin verin- siyasal katılımın seçimlere, toplumsal hareketlerin seçim gözlemciliğine indirgenmeye çalışıldığı bir siyasallık var bugün. Bu nedenle son seçimler ve Gezi arasında bağ kurarken dikkatli olmak davranmak gerek” diye konuştu.
‘BU POTANSİYEL, VARLIĞINI GÜÇLÜ BİR ŞEKİLDE KORUYOR’
Demirkent sözlerine şu ifadelerle devam etti: “Çok geniş halk kesimlerinin katıldığı, milyonlarca insanın kendini parçası hissettiği bir deneyimden bahsediyoruz. Bu deneyim hakkında şudur budur diye belirlemeler yapmak, hele bu nedenle yıllardır siyasi nedenlerle cezaevinde tutulduğu AİHM kararıyla sabit olan isimler varken zor geliyor. Ama söylemek de gerek gücümüz yettiğince. Gezi’nin kanımca en önemli yanı temsili demokrasinin neoliberal teknokratlaşmayla kol kola giden apolitikleşmeye karşı öfkesini ortaya koyma biçimleriydi. Bu öfke muhalefetin temsili yapılarına da yayılan geniş ve yıkıcı bir eleştiriydi ve yeni örgütsel formlar yaratma imkanları sunan deneyimler ortaya koydu. Elbette bu yok olmadı, önemsizleşmedi de. Siyasal katılım imkanlarının bu kadar daraltılmasının stratejik nedeni belki de bu potansiyelin varlığını hala güçlü biçimde koruması.”
Demirkent, ‘dip dalga’ tartışmalarıyla ilgili de şunları kaydetti: “1990’larda da dip dalgadan çokça söz edilirdi. Dip dalga metaforunu biraz daha sınırına taşıyarak söyleyelim, dip dalgalar olmasa toplumsal yaşamdan söz etmek mümkün olmaz; fakat toplumsal yaşamın siyasallaşması, toplumsal eşitsizliklerin siyasal taleplerin konusu olması dip dalgaların bir döngü içinde akıp gitmesini kesintiye uğratan şeyler. Bunun için o dalgaları içine alabilecek siyasal formlar, siyasal kadrolar, programlar yaratmak; kısaca bunun işçiliğini yapmak gerek sanıyorum.”
GEZİ’NİN FARKLILAŞAN YÖNÜ
Gezi Parkı isyanının Türkiye’de daha önceki kitle hareketlerinden farkını ise Ahmet Murat Aytaç, “Gezi sürecinde ortaya çıkan toplumsal itirazın, bence en özgün tarafını, Türkiye’de daha önceki kitle hareketlerinde rastlamadığımız türden bir dinamiği harekete geçirmesi oluşturuyor” sözleriyle yorumladı.
Türkiye’de önceki kitle hareketliliklerinde insanlar neyi istedikleri konusunda tesis ettikleri bir ortaklık zemininde buluşuyordu. Aytaç, “Oysa Gezi protestocularının ortaklık zeminini ‘neyi istemedikleri’ konusunda açığa çıkan negatif bir dinamik oluşturuyordu” diyerek Gezi’nin farklılaşan yönüne dikkat çekti.
‘BU EĞİLİMİN KİTLESEL TEMLELİ İLK KEZ GEZİ’DE BOY VERDİ’
İnsanları kaç çocuk yapması gerektiğinden ne yiyip içmesi gerektiğine kadar uzanan bir ölçekte her türlü kararını belirleme arzusunda olan bir iktidardan kurtulma çabası olduğunu sözlerine ekleyen Aytaç, şöyle devam etti: “80 ilde milyonların katılımıyla gerçekleşen protestoları devindiren temel dinamikti. Bu çerçevede daha önce alışkın olmadığımız bir şekilde, ideolojik ve politik kimlikleri birbirine zıt gruplar sokaklarda günlerce devam eden bir protesto etkinliğinin ortak öznesi haline geldi. Nasıl bir dünya istedikleri konusunda ortak bir zeminde birleşmesi çok zor olan milyonlarca insan, içinde yaşamak istemediği dünyayı reddetme konusunda bir araya gelebilmişti.”
Gezi Parkı protestoları ile seçimlerin kesişim noktasına da değinen Aytaç şu saptamayı yaptı: “Bence yerel seçimler sonrasında ortaya çıkan tablo ile Gezi hareketi arasındaki en önemli kesişim noktasını bu negatif dinamik oluşturuyor. Burada 14-28 Mayıs seçimleri ile 31 Mart seçimleri arasında bir kıyaslama yapmak yerinde olur. Hükümet seçim sürecinde devreye soktuğu güvenlikçi ve asayişçi söylemi cömert bir seçim ekonomisiyle birleştirince önceki dönemde gösterdiği yönetim başarısızlığının etkisini nötralize etmeyi başarmıştı. Ama Gezi’yle başlayan ve Kobane protestolarıyla en uç düzeye varan güvenlikçi söyleminin ilk defa 31 Mart seçimlerinde güç kaybetmeye başladığını görüyoruz. Geziyle beraber açığa çıkan “negatif dinamik”, adeta bastırılanın geri dönüşü gibi, tekrar siyaset sahnesinde arzı endam etti. Siyaset bilimciler bu sonuca yol açan seçmen davranışını, “stratejik oy” davranışıyla açıklıyorlar. Bu kavram, istemediğiniz adayın kazanmasını engellemek için, gerçek tercihiniz yerine kazanma şansı olan adaya oy verme, yahut hiç oy vermeme davranışını anlatıyor. Özünde benim Gezi’de açığa çıkan “negatif dinamik” olarak saptadığım etmenle aynı nitelikte bir olgu söz konusu. İktidara ceza vermek istediği için sandığa gitmeyenlerden, iktidar kazanmasın diye diğer partilere oy verenlere kadar geniş bir yelpazede açığa çıkan bu sessiz ittifak, Altılı Masa, Türkiye İttifakı veya Kent Uzlaşısı gibi değişik adlar altında açığa çıkan bir eğilimin kitlesel temeli olarak ilk kez Gezi’de boy verdi.”
‘İKTİDARIN SINIRSIZ YETKİ KULLANMA EĞİLİMİNE KARŞI ÇİZGİDE GEZİ GÖRÜNÜYOR’
Türkiye’de tarihi ‘büyük adamların’ eylemlerinin eseri olarak gören popüler bir anlatı olduğunu söyleyen Aytaç, “Oysa tarih hep kitlelerin eseri olmuştur” dedi. Aytaç, Türkiye’nin yakın tarihinde dip dalgası türünden üç kitle seferberliğinin siyasete yön verdiğini belirterek şunları ifade etti: “Gezi hareketi, Kobane protestoları ve 15 Temmuz sonrası süreci yönlendiren ve Yenikapı Mitingi’nde doruğa çıkan yerli ve milli kitle seferberliği. Aslında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olarak adlandırılan yeni anayasal düzenin temelleri bu üçüncü dip dalgasının etkisi altında atıldı. Gezi Hareketi’nin temsil ettiği değerler, öz olarak Yenikapı uzlaşısının ortadan kaldırmaya çalıştığı tüm hak ve özgürlüklerde kendi işaretlerini ortaya koymaktadır. İktidarın sınırsız ve sorumsuz yetki kullanma eğilimine karşı çizilen her sınırda ben Gezi’nin işaret fişeğini görüyorum. Unutmayalım ki Gezi, iktidar kullanımına bir sınır çekmek istediği için suçlu gösterilmiş ve tam da bu yüzden bir ‘haysiyet ayaklanması’ olarak adlandırılmıştı.”